"I know who I am and who I may be, if I choose to"

3 Eylül 2010 Cuma

...

Bir gün gidersin.
Ardına bakmadan, için yanmadan.
Gittiğin yeri bilirsin.
İçin temiz, için rahat, için huzurlu, yeni hayatlara uçar.
Ardında kalanları umursamazsın. Onlar orada kalmalıdır.
Sen ağaçlık yollardan, deniz manzaralı tepelerden, muhteşem bir gün batımında geçer gidersin.
Yeninin heyecanı, bilinmeyenin coşkusu, evrenin tüm güzelliği eşlik eder sana.
İçin mutludur.
Bırakmış olmaktan, yeni adımlardan mutludur.
En ufak bir korku bile taşımazsın.
Çünkü gittiğin yeri bilirsin. Bilmesen de bilirsin.
İçin böyle güzelken hissettiğin, işte o, kaderdir.
Geçtiğin o yollar senin yolundur.
Gittiğin o yer, senin evindir.

1 Temmuz 2010 Perşembe

Kırmızı Saplı Bavul II

Gelsen... Kapıdan girişini görsem... Gözlerin ışıl ışıl bana baksan... Anlasam. Beni seviyorsun. Benim için geldin. Elinde kırmızı saplı bir bavul. Henüz yaşanamamış ne varsa içinde. Bana doğru yürüyorsun. Önümde duruyorsun, kıpırtısız. Yıllardan, yollardan, hayatlardan geçmiş olmanın yorgunluğu yüzünde. Bir adım atsan, elimi tutsan, tüm hayat bizim olabilir. O bavulu açıp hep benimle kalabilirsin. Biliyorsun. Ama yapmıyorsun, yapamıyorsun. Hatıraların hayaletleri, geleceğin korkuları bırakmıyor diğer elini. Aşk kırmızı saplı küçük bavulunda kilitli kalıyor. Ve sen, alıp yaşanmamışlıkları, geldiğin yoldan geri dönüp, karanlıkta gözden kayboluyorsun...

28 Mayıs 2010 Cuma

Kırmızı Saplı Bavul I

Başlamadan biten bir hikaye bizimkisi...Gözlerim gözlerine değdi ama elim elini tanımadı hiç. Girizgah bölümünde tıkandı kaldı yazarımız. Kalem yazmadı, hayat yaşanmadı. Ve ben, alıp yaşanmamışlıkları, kırmızı saplı küçük bavuluma doldurdum. Bir roman kahramanıyım ne de olsa, bavulumun sapı istediğim renk olabilir. Özel bir sebep istersen tabi ki var. -Her şeyin bir sebebi vardır değil mi? Senin beni sevmemenin sebebi ne peki?- Kırmızı giyindiğin, kırmızı parladığın, belki de biraz kırmızı koktuğun için...

26 Mayıs 2010 Çarşamba

25 Mayıs 2010 Salı

23 Mayıs 2010 Pazar

Git-me-k

Gidenler dönmedi
ya büyük savaşlara gittiler
dönemediler
ya da güzel maceralara
dönmediler
denizler rüzgarlar
hayatlar
hayaller
girdi aramıza...

Gidenler
sevdiler ki oraları
oralarda olmayı
istemediler dönmeyi
belki de gerçekten güzel yerlerdi
biz bilemedik
biz gidemedik
gidemediğimizden sevemedik.

21 Mayıs 2010 Cuma

Döngü

Bir varmış,
Bir yokmuş.

18 Mayıs 2010 Salı

İnsan denen...

varlık, birbirinin aynı olmasına rağmen, neden biri diğerini ezmeye çalışır?
Ormanın kuralı bu mudur? Ya öl ya öldür? Diğerini ötekileştirdiğinde mi can bulur insan?
Hepimizin umutları, gözyaşları, mutlulukları yok mudur? Becerileri, iyilikleri, kötülükleri, zaafları...
Kendimizin, başkarından farklı olmadığını kabul etmemizi sağlayan, alçakgönüllülük vasfını, ne zaman yitirmişiz?
Neden yaşayamamışız "Bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine?"

S.S

Dokunup yok etmek istiyorum acını. Her nedense, her kimden ödünçse, tutup çıkarmak istiyorum içinden. İzin vermiyorsun. Attığım adım havada, elim omzuna uzak kalıyor. Gözlerin gülüyor ama gri bir sis bulutunun ardından bakıyorlar bana. Korkuyorum. Bilmediklerimden korkuyorum. Hayaller kuruyorum, düşlüyorum. Sonra elimin tersiyle itiyorum bütün düşleri. Korkuyorum. Boş hayallerden korkuyorum. Acın, bana da acı veriyor. Senin acın, beni öldürüyor. Acın, acıma dönüşüyor, ölüyor ve seni seviyorum.

Sıfır noktası...


durur
düşünür insan
dönsem oraya
tam o noktaya
herşeyi
yine böyle
yaşar mıyım acaba?...

17 Mayıs 2010 Pazartesi

Düş

Düşlerimde ay hilal şeklindeyken ucuna oturmak var,
oturup ayaklarımı sallandırmak.
Bir yıldıza salıncak kurup, "Kim daha hızlı sallanacak?" yarışı yapmak çocukluğumuzdaki gibi...
Ya da bir bulutun üzerine ata biner gibi oturup dünyayı dolaşmak.
Bir de sen varsın düşlerimde.
Düşlerimde seninle düşler var...